1001 Gece MasallarıUyku MasallarıUzun Hikayeler

Sindbad’ın Dördüncü Serüveni: Gizemli Adanın Sırları

Sesli Masallar
Sesli Masallar
Sindbad'ın Dördüncü Serüveni: Gizemli Adanın Sırları
Loading
/

Sindbad’ın Dördüncü Serüveni: Gizemli Adanın Sırları

Bir gece yarısı, Sindbad Tüccar’ın evinde yine şenlik ve neşe içinde bir kutlama varmış. Sindbad Hamal’a dönüp demiş ki:

“Etrafıma bak, evim ışıl ışıl, eğlence ve kahkahalarla dolu. Dördüncü yolculuğumun hikayesini dinlediğinde, bu mutlu duruma ulaşmak için ölümden beter bir yerden sürünerek geçtiğimi anlayacaksın.”

Yine Basra Limanı’na gitmiş ve bir tüccar gemisine binmiş. Hürmüz Boğazı’ndan geçip daha ötelere yelken açmışlar. Daha önceki gibi, yerden yere gidip kârlı işler yapmışlar. Sonra bir gün, rüzgar onlara karşı esmiş ve kaptan, geminin okyanusun ortasında batmasından korkarak demir atmış ve gemiyi durdurmuş.

Hep birlikte dua etmeye başlamışlar ve Yüce Allah’a boyun eğmişler, ama bu sırada şiddetli bir fırtına çıkmış, yelkenleri parça pinçik etmiş. Demir halatı kopmuş ve gemi şu yöne bu yöne yuvarlanmış ta ki hepsi, mallarıyla birlikte denize düşene kadar.

Dalgalar, onları neredeyse ölümcül yorgunluk ve uykusuzluk, açlık, susuzluk ve korku içinde kıyıya vurmuş.

Ve adada dolaşırken, güzel bir evin kapısına gelmişler. Bir grup adam çıkmış. Dilimizi konuşmasalar da, korkutucu olmayan, aksine hoş karşılayıcı bir şekilde selam vermişler. Şanslı olduklarına inanmışlar.

Onları bahçelerden ve avlulardan geçirip büyük bir salona götürmüşler ve onları krala sunmuşlar. Kral da son derece nazik ve dostça davranmış, masaya oturmalarını işaret etmiş. Hizmetkarlar, lezzetli meyveler, ekmek dolu tabaklar getirip önlerine koymuşlar. Adamlarımız yemeye başlamış ama görgü kurallarını unutmuşlar. Kendilerini tutamamış, elleriyle daha fazla yiyeceği kapıp ağızlarına tıkıştırmışlar. Hayvanlar gibi şapırdatıp yemişler. Bu kaba davranışları onlarda alışılmadık bir şeymiş. Sanki bir kötü ruh tarafından ele geçirilmişler gibi.

Ev sahipleri umursamaz görünmüş. Onlara hindistancevizi sütü getirmişler ve adamlar bunu içtikten sonra daha da aç gözlü hale gelmişler. Sonunda patlayacak kadar yedikten sonra, yiyecekleri gömlemeyi bırakmışlar. Şimdi doymuş ve uykulu halleriyle, kendilerini bir ağıla götürmelerine izin vermişler. Birkaç hafta boyunca ağaçlar arasında dolaşıp istedikleri gibi dinlenmişler, giderek daha da şişmanlamışlar. Ama ben, bu hayvansı davranışlara ilgi duymadığım için, yiyecek eksikliği ve korku yüzünden erimişim. Artık ev sahiplerimizin gerçek niyetini anlamışım. Yamyamların eline düşmüşüz. Adamlar yenmek için şişmanlatılıyormuş.

Ama bir gün, çobanlar adamları otlamak için tarlalara sürerken, yaşlı bir çoban benim onlardan ayrı durduğumu görmüş. Gözündeki bakıştan, kaçmama itiraz etmeyeceğini anlamışım. Hatta bana gitmem gereken yolu göstermiş. Yol bulmuş ve birkaç gün boyunca onu takip etmişim. Yürümüşüm, yürümüşüm ve meyvelerle otlarla yaşamışım. Her şeyi sağlayan Yüce Allah’a şükürler olsun, sonunda muhteşem bir şehrin duvarlarını görmüşüm.

Şehre yaklaştığımda, bazı yolcularla karşılaşmışım. Adımı ve nereden geldiğimi sormuşlar. Yamyamların çiftliğinden nasıl kaçtığımı duyunca hayret etmişler ve hikayemin Allah’ın büyüklüğünü kanıtladığını söylemişler. Kader yine bana lehine dönmüş, çünkü bu insanlar iyi bağlantılara sahipmiş ve beni krala tanıtmayı vaat etmişler.

Şehre girdiğimde, güzel evler, zengin insanlar ve yiyeceklerle dolu pazarlar görmüşüm. Gördüm ki, büyük küçük tüm vatandaşlar pahalı ve soylu atlar sürüyormuş, ama tuhaf bir şekilde, hepsi eyersizmiş.

“Şimdi anladım,” diye düşünmüşüm, “bu insanlar rahat bir seyahat koltuğundan başka bir şeye ihtiyaç duymuyor. Pazarda bir boşluk var – iş yapmak için harika bir fırsat.”

Kral ile tanıştığımda, beni nazikçe karşılamış. Hikayemi anlatmışım ve büyük bir ilgi ve hayretle dinlemiş. Bitirdiğimde, Bağdat’ta ne iş yaptığımı sormuş:

Çocukların İlgilisi Çekebilir  Akıllı Tavşan ve Kurnaz Tilki Masalı

“Sire, ben bir tüccarım,” demişim. “Evimde olduğumda, sakin bir hayat yaşıyor ve birçok arkadaşım var. Ama izin verin, bu güzel şehrinizde kalmayı ve bir iş kurmayı düşünüyorum. Vatandaşlarınızın at sürdüğünü ama eyer kullanmadıklarını fark ettim.”

“Eyer mi?” demiş kral. “Nedir o?”

At üzerinde rahatça binmek için kullandığımız deri koltuğu ve diğer ekipmanları anlatmışım ve Majesteleri çok ilgilenmiş. Hatta bana bir tane yapmamı istemiş. Seve seve yapacağımı söylemişim.

Sindbadin Dorduncu Seruveni Gizemli Adanin Sirlari

Yetenekli bir marangoz bulup iskeleti yapmasını, bir tabakhane işçisine rahat deri koltuk ve güzel dizginler yapmasını ve bir demirciye üzengi ve ağızlık dövmesini sağlamışım. Ayrıca, ipekten güzel püsküller yapmışım.

İşi krala sunmuş ve at binerken nasıl kullanılacağını göstermişim. Bu düzenleme, çıplak sırt üzerinde binmekten çok daha rahat olduğu için, büyük bir beğeni toplamış. Bana ekipmanım için güzel bir ücret ödemiş ve memurları ve ülkedeki tüm soylular onu taklit etmek istemiş. Birçok zengin insan benden eyer ve at ekipmanı sipariş etmiş ve ben kısa sürede oldukça zenginleşmişim. Bir gün kral beni ofisine çağırmış ve demiş ki:

“Sanayi ve iş dünyanız şehrimizin yaşam kalitesini artırdı. Size güzel ve zengin bir eş vererek ödüllendirmeyi düşünüyorum, böylece ülkemizde kalmak ve çalışmalarınıza devam etmek istersiniz.”

Böylece başbakanı ve şahitleri çağırmış ve hemen soylu bir ailenin kızı, güzellik ve zarafetin çiçeği, çiftliklerin, malikanelerin ve birçok evin sahibi olan bir kadınla beni evlendirmiş.

“Ülkeme döndüğümde onu da yanımda götüreceğim,” diye düşünmüşüm. Ama kaderle dalga geçmemeliymişim, çünkü kimse kaderin onlar için neler sakladığını bilemezmiş.

O günden sonra, zaten büyük olan rahatlık ve refahım giderek artmış. Ama evlendikten bir yıl sonra, komşumun evine talihsizlik çökmüş. Yan evde yaşayan arkadaşım, eşini hastalıktan kaybetmiş. Kendinden geçecek kadar üzgünmüş. Ona demişim:

“Eşin şimdi Allah’ın merhametinde, üzülme. Rabbin sana onun yerine daha iyisini verecek, inşallah mutlu, zengin ve uzun bir hayatın olacak!”

Ama adam teselli olmamış. “Burada yabancısınız,” demiş. “Henüz tüm adetlerimizi bilmiyorsunuz. Bugün eşimi gömdüklerinde, beni de onunla aynı mezara gömecekler. Bizim adetimize göre, eşlerden biri önce ölürse, diğeri de onunla birlikte gömülür.”

O zaman komşumun neden teselli olmadığını anlamışım. Evdeki kadınlar, zavallı adamın eşini en güzel kıyafetlerine ve en zengin mücevherlerine, altın ve elmaslara bürümüşler. O günün ilerleyen saatlerinde, askerler eşi ve kocasını son yolculuklarına çıkarmışlar. Büyük bir taşı kenara itip önce kadını, sonra kocasını mezarın içine indirmişler. Adamın koltuk altlarına palmiye liflerinden yapılmış bir halat geçirip, onu mağaraya indirmişler ve yanına bir büyük testi taze su ve yedi adet ekmek koymuşlar.

Etrafta toplananlara sormuşum: “Bir yabancı gibi benim eşim ölseydi, onunla aynı şeyi bana da yapar mıydınız?”

Ve onlar, kesinlikle aynısını yapacaklarını söylemişler, çünkü bu yerin adetiymiş.

Bu sözleri duyunca çok korkmuşum ama rahat evimde ve hoş eşimle kalmışım. Sonra birkaç ay sonra, eşim hastalanmış ve yatağa düşmüş. Acıyan Allah’tan onun yakında iyileşmesi için dua etmişim, ama hastalığı kötüye gitmiş ve o da ölmüş.

Doktor, eşimin öbür dünyaya gittiğini bildirir bildirmez, askerler gelip onu ve beni almışlar. Haykırmışım:

“Yüce Allah, diriyi ölüyle gömmeyi asla helal kılmamıştır!” Protestolarıma aldırmamışlar, zorla beni bağlayıp mağaraya indirmişler ve adetlerine göre yanıma büyük bir testi su ve yedi ekmek koymuşlar.

Bu karanlık çukurun dibinde, kendime demişim:

“Neden bu şehirde eş aldım ki? Ululuk ve güç ancak Allah’ta, Yüce ve Büyük Olan’dadır! Bir felaketten kurtulduğum gibi, daha kötüsüne düşüyorum.” Sonraki maceramızda görüşmek üzere.

Yasemin

Masal diyarı sitemizde Yasmin ablanız siz miniklerimiz için yaratıcılığımızı ve fantastik dünyamızı en uç noktalara getirip harika hikayeler ve masallar üretiyoruz. Sizlere en iyisini üretmek için herzaman burada olacağız :)

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu