1001 Gece MasallarıUyku MasallarıUzun Hikayeler

Sindbad’ın Altıncı Yolculuğu: Denizlerin Sırları

Sesli Masallar
Sesli Masallar
Sindbad'ın Altıncı Yolculuğu: Denizlerin Sırları
Loading
/

Sindbad’ın Altıncı Yolculuğu: Denizlerin Sırları

Bir sabah vakti, Sindbad Hamal, şafak namazını kıldıktan sonra, adını taşıdığı zengin Sindbad Denizci’nin malikanesine doğru yola çıkmış. Zengin Sindbad, fakir Sindbad’a güzel bir gün dilemiş ve onu yanına oturup altıncı yolculuğunun hikayesini dinlemeye davet etmiş.

Sindbad Denizci anlatmaya başlamış: “Gezmek isteği içimde alevlenmişti. İhtiyacım olan tüm zenginliklere sahiptim ama iyi bir anlaşma yapmanın tatminini ve hazine yığınıma eklemeyi hâlâ çok seviyordum. Ayrıca, lüks ve konfor içinde yaşamak, her gün aynı düzeni takip etmenin dezavantajına sahipti. Tıpkı kolumun üzerinde dinlendiği bu ipek yastık gibi – yumuşak ve rahat evet, ama heyecan verici değil.”

Yine de büyük bir hata yaparak mallarımı toplamış ve Basra limanına gitmişim. İyi bir gemiye binmiş, diğer tüccarlarla adadan adaya, burada orada ticaret yaparak seyahat etmişim. Bize öyle geliyordu ki, tüccarlar olarak talih bize gülümsüyordu. Ama sonra, özellikle uzun bir yolculuktan sonra, kaptan güverteye çıkmış, dizlerinin üzerine çökerek sakalını yolmaya ve ağlamaya başlamış, haykırarak: ‘Vah ki ne vah! Çocuklarım yetim kalacak!’ demiş.

Biz neyin onu bu kadar üzdüğünü anlamamıştık. Bir tüccar sormuş:

‘Kaptan, seni ne üzüyor?’

‘Kursağımızdan sapmış ve bilmediğim denizlere yelken açmışız. Nerede olduğumuzu en ufak bir fikrim yok. Evimize asla dönemeyeceğiz!’ diye inlemiş kaptan.

Bu hoş bir haber değildi ve işler daha da kötüye gitmiş. Bir denizci direğin tepesinden bağırmış: ‘Dikkat edin! Önümüzde kayalar var!’ Bunu duyunca, kaptan daha da yüksek sesle inlemiş:

‘Kader tarafından önceden belirlenen hiçbir şeyi engelleyemez insan! Allah’a andolsun, kesin yıkıma geldik ve aramızdan hiç kimse kurtulamayacak!’

Ve sanki ona cevap verirmiş gibi, rüzgarlar ıslık çalmış ve hırçınlaşmış. Gemimiz üç kez dönmüş ve gövdesi bir kayaya çarparak parçalanmış. Hepimiz denize düşmüşüz. Birçoğumuz boğulmuş ama ben hayatta kalanlardan biriymişim. Yorgunluktan yarı ölü, yaralar ve çiziklerle dolu bir halde, gemimizin parçalarıyla dolu kayalara tırmanmayı başarmışım.

Şimdi bu adanın her yerinde değerli taşlar, çakıl taşları gibi etrafa saçılmış. Dere yatakları elmaslarla parıldıyormuş. Kraliyet incilerini çakıl taşı gibi avuç avuç toplamışım. Denizin sahillerinde ve dalgalarında, deniz canavarlarının midesinde oluşan ve onlar tarafından kusulan yüzen altın Ambergris’i bulmuşuz.

Diğer tüccarlar deliye dönmüş, burada orada dolaşıp Allah’ın eserlerini övmüş ve taşıyabildikleri kadar değerli şey toplamışlar. Ama ne yazık ki, birkaç yabani ot ve çim dışında yiyecek hiçbir şey bulamamışız. Zamanla daha da zayıflamışız. Tüm arkadaşlarım ölmüş. Kendi aptallığıma kızmışım. Altıncı bir maceraya ihtiyacım neydi ki, zaten lüks ve konfor için gereken her şeye sahipken?

Sonunda Allah bana adayı daha fazla keşfetme fikrini göndermiş. Biraz yürüdükten sonra bir nehir bulmuşum, bu da bana seyahat etmek için kolay bir yol sunmuş. Birkaç kütük birleştirerek bir sal yapmışım. Üzerine değerli mallar ve bulabildiğim az miktardaki yiyecekleri yüklemişim.

Çocukların İlgilisi Çekebilir  Ela ve Kayıp Balık Nemo Masalı

Sindbadin Altinci Yolculugu Denizlerin Sirlari

Yelken açarken şu şiiri okumuşum:

‘Denizlerin üzerinde uç, uç, Tuzlu rüzgarlarda kaderi takip et, Kendine ve başkasına güvenme, Araştırdıkça arazi bulacaksın, Gece uyurken hayatın için endişelenme, Zamanı geldiğinde her şey geçip gidecek…’

Sular beni ormanların ve kayalık ovaların yanından taşımış, sonunda bir tünelin içinden geçmiş ve kayanın içindeki bir duvardan dışarı çıkmış. Yüzümü tekneye çarpmamak için eğmiş ve karanlığa doğru ilerlemişim. Tünelin içinde sıkışıp kalmaktan ve bir daha asla gün ışığını göremeyeceğimden korkarken, bir anda gözlerim tekrar cennetin ışığıyla dolmuş. Akıntı açık bir yere doğru akmış. Bazı insanlar beni görmüş ve bağırıyorlarmış. Biri bana bir halat atmış, ben de yakalamışım ve onlar beni kıyıya çekmişler. Orada yorgunluktan bayılmışım. Bir dil konuşmuşlar ki ben anlamamışım, ta ki biri Arapça olarak:

‘Selam sana kardeşim!’ deyinceye kadar.

İyi insanlarmış – tarlada çalışan işçiler. Beni, tekneyi ve üzerindeki değerli taşları kralın sarayına götürmüşler ve ben krala huzur vermek için hazineyi sunmuşum. Başından sonuna kadar hikayemi anlatmışım. Kral, kendi ülkem hakkında sormuş ve ben her şeyi anlattıktan sonra, şöyle demiş:

‘Halifen çok bilge ve övgüye değer. Onun hakkında söylediklerinle beni hayran bıraktın. Bağdat’a dönmeni ve ona selam ve hediyeler götürmeni istiyorum.’

Kralın sarayında büyük bir onur içinde yaşamışım ta ki bir gün Basra’ya gitmek üzere bir gemi hazırlayan tüccarlar grubunu duyana kadar. Kral, yolculuğum için ücreti ödemiş, gemiye zengin bir kargo yüklemiş ve bana Halife Harun el-Raşid için bir mektup vermiş. Bana demiş ki:

‘Bunu kendi elinle İnançlıların Emiri’ne götür ve bizden çok selam söyle!’

‘İşitirim ve itaat ederim,’ demişim.

Mektup ince geyik derisi üzerine, lacivert mürekkeple yazılmış ve şöyle okunuyormuş:

‘Bin fil üzerinde her biri bin elmasla süslü olan Kral Al Hind’den size selam olsun. Biz sizin kardeşiniz ve samimi dostunuzuz. Umarız küçük hediyelerimizi kabul edersiniz.’

Hediyeler arasında, değerli incilerle dolu bir metre yüksekliğinde bir yakut kupa, bir fil yutan bir yılanın derisi (üzerine oturan hiç hastalanmazmış), bir ton hoş kokulu parfüm ve ay gibi parlayan güzel bir dansçı kız varmış.

Adil bir rüzgarla yelken açmışız ve Allah’a şükürler olsun (o övülsün ve yüceltilsin), Basra’ya güvenle varmışız, oradan Bağdat’a, barışın şehrine seyahat etmişiz ve Halife ile görüşmek için randevu talep etmişim. Halife sormuş:

‘Sindbad, yazdıkları doğru mu?’

Ayaklarının dibinde toprağa kapanarak demişim ki:

‘Majesteleri, doğru ve dahası var. Devlet alaylarında, tahtını büyük bir filin üzerine koyar ve altın mızraklı adamlar onun önünde ve arkasında yürür. Bin atlı altın brokar ve ipek içinde onu takip eder.’

Halife, anlattığım her şeyle memnun kalmış ve bana birçok onur, zengin hediye ve iyilik bahşedene kadar evime dönmemi izin vermemiş. Arkadaşlarım ve ailem arasında hediyeler dağıtmış, fakirlere yardım etmişim. Sonra tekrar eski konfor ve şölen dolu hayatıma dönmüşüm.

Sindbad, altıncı yolculuğunun hikayesini bitirdiğinde, adını taşıdığı Sindbad Hamal’a bir altın sikke vermiş ve kariyerinin yedinci ve son yolculuğunu dinlemek üzere ertesi sabah tekrar buluşmayı kabul etmişler.

Yasemin

Masal diyarı sitemizde Yasmin ablanız siz miniklerimiz için yaratıcılığımızı ve fantastik dünyamızı en uç noktalara getirip harika hikayeler ve masallar üretiyoruz. Sizlere en iyisini üretmek için herzaman burada olacağız :)

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu